Kendimi kısmetsizlik konusunda puanlasam 10 üzerinden 6-7 veririm. Hatta bazen "Yuhhh bu kadarı da fazla" ya da "Acaba doğduğumda yıkamayı mı unutmuşlar, bu cenabetlik oradan mı geliyo" dediğim zamanlarım da az değil hani. Her ilişkisini yüzüne gözüne bulaştırmış, hepsinden ayrı hikayelerim olmuş, sıçmış sıvamış, her seferinde bunları bir daha yapmıcam deyip de aynı bokları tekrarlamış olmamı saymazsak azıcık şansım olabilir. Hep insan kendi şansını kendi yaratır derler ya, işte onu diyeni bulursam ümüğünü sıkıcam. Adamlar götlerine soktukları karakterlerini sonradan çıkartıp önüme koyuyorsa, tek laf etmeden siktirip gidiyorlarsa ben napim.
Kendimi geçtim, etrafım da cenabet :)) Aynı bokun laciverti çocukluk arkadaşım Büşbüş de benim gibi ilişki konusunda göte gelmiş bir insan evladı. 'Tuttuğun senin olsun' derler hani, bunun tuttuğu elinde kalıyo. Azıcık boşverebilse iyi kız aslında ama yapamıyor. Acaba arar mı, acaba eder mi, niye dönmedi, niye yazmadı, niye amuda kalkmadı, bik bik bik bik... Sanki evde kalmış 50 yaşında kız kurusu dicem de onlar daha bi hassiktir havasında yaşıyo.
Yine yokluğun bol olduğu zamanlar da bizim bakkala ortak olan bir uşakla takılan arkadaşım Büşbüş, onunla bir müddet görüştü. Karşılıklı yürüşmeler iyi hoş tabii ama moron olmamak lazım. Konuşmak için kıçını yırtmalar, hergün yolunu gözlemeler unutuluyor. Erkek hemen bi karışma, eleştirme hallerine giriyo ya işte ona ifrit oluyorum. Dün bir bugün iki o özgüveni sen nerden buldun da ağzını açıyorsun ibiş. Zaten yürümek yordu herhalde ki başlamasıyla bitmesi bir oldu.
Daha sonraları tekrar Büşbüş'ü arayan bakkalcı arkadaş konuşmama sebebi olarak her erkeğin girdiği mantıksız götten uydurma sözlerle son noktayı koydu. Neymiş efendim çok iyi kızmış, daha iyilerine layıkmış. Ha bir de 'Ben seni üzerim' demiş. O ne lan :D Erkeklerin kafasını anlayan biri bana bunu açıklasın çünkü biz anlayamadık.
Sindirella olmak çok sıkıcı, pijamalar güzel. Zaten prenses olmak için fazla fakirim.
Bugünü evlenemeyen kızlara ithaf ediyorum
Öncelikle günün anlam ve önemine binaen herkesin kandilini kutluyor, herkese koca diliyorum.
Sabah gözümü açmamla (saat 12 civarı) annemin mutfaktan Telli Baba diye bağırması bir oldu. Telli diye şarkı söylerken aklına gelmiş, kız Telli Baba'ya mı gitsek dedi. E iyi tamam gidelim ama adını duymak dışında nerede olduğuna dair hiçbir bilgim yok. Google amcaya, enişteye, babaya, teyzeye sorayım derken Sarıyer yollarında buldum kendimi. Sarıyer'in de sadece adını duymuşluğum var. Ne kadar uzak olabilir ki diye düşünürken yollarda kalp krizi geçiyordum az daha.
Lan git git gelmiyor bu Sarıyer. İstanbul bitti Sarıyer yok. Ha bu arada ben yola Göztepe'den başladım. Otobüs, vapur, otobüs, bi daha otobüs, al bu da benden minibüs derken, 2,5 saatlik bi seyahatin ardından gideceğimiz yere vardık ama ortada türbeye dair hiçbir şey yok. Ne bilim mezarlık, yeşil parmaklıklar... Şoför kesin ibnelik yaptı, yabancı gördü tabii diye söylenirken küçük bir kapıyı gösterdiler,
O kadar küçük bir yere indik ki, mezarı görmesem türbe olduğuna inanmıcam. Mübarek insan yaşadığında çok mütevazi bir hayat yaşadı sanırım ki. Neyse duamızı ettik tellerimizi kestik. Her dilek için bir tel kesiyormuşuz. Herkese dua ve dilekte bulunduğumdan baya bi tel oldu elimde.
Kendim için dilediğim koca için mümkün olduğunca kısa tel keseyim dedim ki çabuk olsun ama yanlışlıkla iki kere kestim. Sanırım ki iki kere evlenicem :) Bi tanesini bulsam elimi korkak alıştırmam Allah ne verdiyse evlenirim zaten :)
Dönüş yolunu anlatmak bile istemiyorum ki Allah İstanbul trafiğinin belasını versin yaaa. Trafiğe takılmayalım diye metrobüse attım kendimi anacığımla. Yemin ederim o metrobüs kalabalığıyla darbe yapar, iktidarı ele geçiririm. Hangi akıl ve mantıkla bindim o metrobüse. O kadar kalabalıktı ki kendimi geçtim, şu adam anama mı şey ediyo lan diye çaktırmadan oraya buraya bakmaktan dayak yiyecektim. Zavallı anam ilk defa bindiği metrobüsten, 'Bu ne bee adamlarla ağız ağıza gittik ıyyyhhhhhh' diyerek indi.
Bu arada akıl yetmezliği çeken bir sürü sığır türbenin duvarlarına ismini ve dileğini yazmış. Ülkemde ne kadar çok evde kalmış kız olduğunu fark ettim bu sayede. Eş+ev, eş+iş yazmış, kızlarımız.
Eğer bir gün iktidar adayı olursam 'Kızlarımız evde kalmayacak, herkese koca bulucam' şeklinde bir seçim vaadi kullanmayı düşünüyorum. :)))
Sabah gözümü açmamla (saat 12 civarı) annemin mutfaktan Telli Baba diye bağırması bir oldu. Telli diye şarkı söylerken aklına gelmiş, kız Telli Baba'ya mı gitsek dedi. E iyi tamam gidelim ama adını duymak dışında nerede olduğuna dair hiçbir bilgim yok. Google amcaya, enişteye, babaya, teyzeye sorayım derken Sarıyer yollarında buldum kendimi. Sarıyer'in de sadece adını duymuşluğum var. Ne kadar uzak olabilir ki diye düşünürken yollarda kalp krizi geçiyordum az daha.
Lan git git gelmiyor bu Sarıyer. İstanbul bitti Sarıyer yok. Ha bu arada ben yola Göztepe'den başladım. Otobüs, vapur, otobüs, bi daha otobüs, al bu da benden minibüs derken, 2,5 saatlik bi seyahatin ardından gideceğimiz yere vardık ama ortada türbeye dair hiçbir şey yok. Ne bilim mezarlık, yeşil parmaklıklar... Şoför kesin ibnelik yaptı, yabancı gördü tabii diye söylenirken küçük bir kapıyı gösterdiler,
O kadar küçük bir yere indik ki, mezarı görmesem türbe olduğuna inanmıcam. Mübarek insan yaşadığında çok mütevazi bir hayat yaşadı sanırım ki. Neyse duamızı ettik tellerimizi kestik. Her dilek için bir tel kesiyormuşuz. Herkese dua ve dilekte bulunduğumdan baya bi tel oldu elimde.
Kendim için dilediğim koca için mümkün olduğunca kısa tel keseyim dedim ki çabuk olsun ama yanlışlıkla iki kere kestim. Sanırım ki iki kere evlenicem :) Bi tanesini bulsam elimi korkak alıştırmam Allah ne verdiyse evlenirim zaten :)
Dönüş yolunu anlatmak bile istemiyorum ki Allah İstanbul trafiğinin belasını versin yaaa. Trafiğe takılmayalım diye metrobüse attım kendimi anacığımla. Yemin ederim o metrobüs kalabalığıyla darbe yapar, iktidarı ele geçiririm. Hangi akıl ve mantıkla bindim o metrobüse. O kadar kalabalıktı ki kendimi geçtim, şu adam anama mı şey ediyo lan diye çaktırmadan oraya buraya bakmaktan dayak yiyecektim. Zavallı anam ilk defa bindiği metrobüsten, 'Bu ne bee adamlarla ağız ağıza gittik ıyyyhhhhhh' diyerek indi.
Bu arada akıl yetmezliği çeken bir sürü sığır türbenin duvarlarına ismini ve dileğini yazmış. Ülkemde ne kadar çok evde kalmış kız olduğunu fark ettim bu sayede. Eş+ev, eş+iş yazmış, kızlarımız.
Eğer bir gün iktidar adayı olursam 'Kızlarımız evde kalmayacak, herkese koca bulucam' şeklinde bir seçim vaadi kullanmayı düşünüyorum. :)))
Biri beni İstanbul'a itelesin
Rezalet geçen 2 günlük Konya ziyaretimde tek başıma takıldım, tek başıma gezdim, kendi kendime konuştum ve yine tek başıma döndüm.
Büyük bir umutla görmeyi hedeflediğim, iki gün görüşmenin bokunu çıkaracağımı düşündüğüm herifin yüzünü gören cennetlik misali, toplasam 4-5 saat gördüm. Gel Konya'ya diye diye beynimi yedi sığır ama gel gör ki iş seyahatlerini o zamana denk getirmiş. Tipine de küfür etmek istemiyorum yazık olacak ama çok da götünü kaldırmamak lazım. Sonra kaldırdığımız yerlere sesimiz ulaşmıyor biliyoruz.
Okul zamanında sevgilim olmasaydı, her türlü ayarı vermeye hazır olduğum, binbir taktik uygulayabileceğim bu zat-ı muhterem, eli yüzü düzgün beyefendi şimdi defoldu gitti. Sonuç: bütün heves şeyimde kaldı.
Gerçi o yıllarda çok da çirkin olduğumu daha yeni fark ediyorum. Hangi kafayla verdiğimi hatırlamadığım bir karar sonrası kendimi sarının dibine vurmuşum. Sanki dersin kanı şırıngayla yüzümden çekmişler. O derece kötü. Ben de olsam bu tipe bakmazdım ve çocuk da bakmamış. O da haklı. Yalnız bana bakmaz dediklerimiz de hep bize bakıyormuş yani onu da yeni idrak ettim.
Bu bakmasın zaten artık vazgeçtim ben. Şimdi uzun mesafe ilişkilerinin yürümediğinin en canlı kanıtıyım. Birebir yaşadığımdan biliyorum. Gelemiyorsun, göremiyorsun, adamın gelesi tutmuyor, zamanın heba olup gidiyor. Ayrıca ben Konya'da da yaşayamam. Fıstık gibi İstanbul varken, bana ne o gelsin.
Haha triplerime gel :)))
Her şeyi bir yana bırakırsam görüşemediğimiz de iyi oldu belki. Zaten uzun süredir bir ilişkim yok, sevin beni halleri de var üstümde. Şimdi durup dururken olmayacak kişiye de gönül verilmez. Salağım ben hemen kaptırırım kendimi, gelin güvey olurum, götümde patlar. Sonra bir gün adam ben evleniyorum der, katil olurum. Çocuklarımın baba adayını elimden alan o sürtüğün bacaklarını kırar ağzına sokarım.
Çok da kibar, nazik, böyle hiç sinirlenmez bu adam yaa diyebileceğim kadar sakin biri gibi. Güzel bakıyor, güzel gülüyor. Hımmm.. :))) Gerçi sonradan ohaa bunun hayvanlığını daha önce nasıl göremedim dediğim, bu şekil insanlar da tanımadım değil. Adamlar sanki evrim değiştiriyor.
Konya'ya gelmem asla falan diye büyük konuşayım da Allah bana sağdan vursun, kendimi Mevlana çevresinde evliliğimin 15. senesini kutlarken bulayım.
Her şeyi geçtim de bu beyefendi kendisine hala ne kadar kırgın olduğumu anlayabilmiş değil. Havaalanına uğurlamaya da gelemedi neyse ama bir hoşçakalını, kendine iyi bak dileklerini de duyamadım. Boşuna gelmiş gibi hissettim maalesef ki.
Erkekler öküzdür artık bu noktada anlaşalım.
Büyük bir umutla görmeyi hedeflediğim, iki gün görüşmenin bokunu çıkaracağımı düşündüğüm herifin yüzünü gören cennetlik misali, toplasam 4-5 saat gördüm. Gel Konya'ya diye diye beynimi yedi sığır ama gel gör ki iş seyahatlerini o zamana denk getirmiş. Tipine de küfür etmek istemiyorum yazık olacak ama çok da götünü kaldırmamak lazım. Sonra kaldırdığımız yerlere sesimiz ulaşmıyor biliyoruz.
Okul zamanında sevgilim olmasaydı, her türlü ayarı vermeye hazır olduğum, binbir taktik uygulayabileceğim bu zat-ı muhterem, eli yüzü düzgün beyefendi şimdi defoldu gitti. Sonuç: bütün heves şeyimde kaldı.
Gerçi o yıllarda çok da çirkin olduğumu daha yeni fark ediyorum. Hangi kafayla verdiğimi hatırlamadığım bir karar sonrası kendimi sarının dibine vurmuşum. Sanki dersin kanı şırıngayla yüzümden çekmişler. O derece kötü. Ben de olsam bu tipe bakmazdım ve çocuk da bakmamış. O da haklı. Yalnız bana bakmaz dediklerimiz de hep bize bakıyormuş yani onu da yeni idrak ettim.
Bu bakmasın zaten artık vazgeçtim ben. Şimdi uzun mesafe ilişkilerinin yürümediğinin en canlı kanıtıyım. Birebir yaşadığımdan biliyorum. Gelemiyorsun, göremiyorsun, adamın gelesi tutmuyor, zamanın heba olup gidiyor. Ayrıca ben Konya'da da yaşayamam. Fıstık gibi İstanbul varken, bana ne o gelsin.
Haha triplerime gel :)))
Her şeyi bir yana bırakırsam görüşemediğimiz de iyi oldu belki. Zaten uzun süredir bir ilişkim yok, sevin beni halleri de var üstümde. Şimdi durup dururken olmayacak kişiye de gönül verilmez. Salağım ben hemen kaptırırım kendimi, gelin güvey olurum, götümde patlar. Sonra bir gün adam ben evleniyorum der, katil olurum. Çocuklarımın baba adayını elimden alan o sürtüğün bacaklarını kırar ağzına sokarım.
Çok da kibar, nazik, böyle hiç sinirlenmez bu adam yaa diyebileceğim kadar sakin biri gibi. Güzel bakıyor, güzel gülüyor. Hımmm.. :))) Gerçi sonradan ohaa bunun hayvanlığını daha önce nasıl göremedim dediğim, bu şekil insanlar da tanımadım değil. Adamlar sanki evrim değiştiriyor.
Konya'ya gelmem asla falan diye büyük konuşayım da Allah bana sağdan vursun, kendimi Mevlana çevresinde evliliğimin 15. senesini kutlarken bulayım.
Her şeyi geçtim de bu beyefendi kendisine hala ne kadar kırgın olduğumu anlayabilmiş değil. Havaalanına uğurlamaya da gelemedi neyse ama bir hoşçakalını, kendine iyi bak dileklerini de duyamadım. Boşuna gelmiş gibi hissettim maalesef ki.
Erkekler öküzdür artık bu noktada anlaşalım.
Sıkılmanın ana karakteri benim galiba!
Yemin ediyorum, sıkıntıdan patlamak diye bir şey mümkünse ilk kurbanı kesin ben olcam. Allah'ım sabah beri bekliyorum. Zaten Konya'yı toplasan göt kadar eder, merkezini toplama bırak dağınık kalsın. Konya'ya ne zaman bir umut ve heyecanla gelsem, dakikasına soğuyorum kendisinden. Çay içmekten içim çürüdü, oturmaktan bütün mal varlığım, kıçım, dümdüz oldu. Sıkıntıdan kendimi parmaklıcam az kaldı.
Muhterem beyefendi gelene kadar bari kitap okuyayım dedim, kitabın yarısı bitti. İçim dışım Pucca oldu. Sanki o değil de ben yaşıyorum her boku. Ona da sinir olmaya başladım. Okudukça benim gibi düşünüyor, küfür ediyor diye atarlanıyorum. Allah'tan onun kadar psikopat değilim.
Beklememin 28. saatinde mesaj attı, sabah beri onun yüzünden kafelerde süründüğüm arkadaş. Çok şükür diyemiyorumn ama. Hani bekelersin saatlerce ve "Nerdesin, geliyorum" diye haber verir. Herkes yaşamıştır illa ki. Hah işte, sakın ola ki hemen gelecek diye beklemeyin. En az bir saat sürüyo maalesef ki. Birazdan kendimi camdan aşağıya atcam, sonra da üstümde tepinicem.
Gelecek vatandaş da yılların verdiği samimiyetle, ağzına yüzüne sıçma hakkına sahip olduğun türden biri de değil. Bu kadar beklemeye anca nerdesin diye sorarsın, hafif trip atar neyin yaparsın, bir şey söyler, yoluna bakarsın. Beklerken ki bütün küfürlerin içinde yumak olur.
Kafe sahibi de "Bu kız niye buraya geldi de, bu gürültüde saatlerce kitap okuyo acaba, salak" demiyorsa neyim yani. Ömrümün en sıkıcı günlerinden birini geçirdim sanırım. Çalan şarkılardan da kafam sikildi.
Muhterem beyefendi gelene kadar bari kitap okuyayım dedim, kitabın yarısı bitti. İçim dışım Pucca oldu. Sanki o değil de ben yaşıyorum her boku. Ona da sinir olmaya başladım. Okudukça benim gibi düşünüyor, küfür ediyor diye atarlanıyorum. Allah'tan onun kadar psikopat değilim.
Beklememin 28. saatinde mesaj attı, sabah beri onun yüzünden kafelerde süründüğüm arkadaş. Çok şükür diyemiyorumn ama. Hani bekelersin saatlerce ve "Nerdesin, geliyorum" diye haber verir. Herkes yaşamıştır illa ki. Hah işte, sakın ola ki hemen gelecek diye beklemeyin. En az bir saat sürüyo maalesef ki. Birazdan kendimi camdan aşağıya atcam, sonra da üstümde tepinicem.
Gelecek vatandaş da yılların verdiği samimiyetle, ağzına yüzüne sıçma hakkına sahip olduğun türden biri de değil. Bu kadar beklemeye anca nerdesin diye sorarsın, hafif trip atar neyin yaparsın, bir şey söyler, yoluna bakarsın. Beklerken ki bütün küfürlerin içinde yumak olur.
Kafe sahibi de "Bu kız niye buraya geldi de, bu gürültüde saatlerce kitap okuyo acaba, salak" demiyorsa neyim yani. Ömrümün en sıkıcı günlerinden birini geçirdim sanırım. Çalan şarkılardan da kafam sikildi.
Bensiz gitmese iyi uçaktı aslında!!!
Mallık ve cenabetlikte Nirvana'yı hedefleyen biri olarak, yükselme taşlarıma bir yenisini daha eklemekten duyduğum gururu anlatacağım sizlere.
Aylardır Ankara planları yapıyorum ama sürekli son dakikada erteleniyor. O gün, bugün derken, işten çıktım ve öteki herif de hazır aramıyo ben gidiyorum dedim. Evdekilere de emr-i vaki yaptım ki tartışmaya kapalı bir oturum olsun. Her şeyi güzelce ayarladım. 4 gün Ankara'da kalırım, 2 gün de Konya'ya şöyle bir göz ucuyla bakar evime yollanırım diye düşünüyorum.
Konya'da da ne bok varsa artık. Amaç gezmek, sürtmek olsun. Selçuk Üni'den mezun olalı 3 yıl olmuş ya hani belki biraz gelişmişlik göstermiştir. Bomboş da bir şehir zaten. Okul da tatile girdi mi in cin top oynar, halay çeker.
Konya'nın da bir şeyi var. İlk gelene ölümcül sıkıcı. Allah'ın unuttuğu yer, haritada nasıl bu kadar yer kaplıyo şaşarsın. Turlara katılan turistler bile burada 2 saat harcıyo, gidiyo. Bütün şehri topla bi Üsküdar eder anca. En çok içki içilen şehirmiş gibisinden de bir batıl inanç var ki aman sakın inanmayın. Konya mı? İstanbul, İzmir varken buna götümle gülüyorum.
Neyse ilk kez geliyorsan, ağlar ağlar evini istersin. Burada kalmak istemiyoruuuuaaaammm diye yırtarsın kendini. Aman zaman geçer, senelerini harcarsan, giderken bir parçanı bırakırsın. Yine ağlar ağlar eve gitmek istemiyoruuuaaammmm dersin.
Ankara'da okuldan yurt arkadaşım, aynı odayı paylaştığım (+4 kız) aynı zaman da sınıf arkadaşım da olan Güli'nin yanına gideyim artık dedim çünkü söylenip duruyo. :)))
Geliyorum lan dedim, aldım bileti. Fakirlik diz boyu, bi yerde iki hafta duramadan işi bırakan ben uçakla gidicem bana ne! Zaten otobüs fiyatlarıyla aynı, senelerimi o otobüs koltularına heba etmişim daha çekemem. Hızlı tren desen öğrenci de olsan soyguncu gibiler valla. Sanki öğrenci parayı sıçarak buluyo.
Havayolu şirketi her yerde uyarı yapıyo, şu saatte orada olun, burada oturun, burada sıkılın nolcak der gibisinden ama ben hep son dakika yetişmeyi sevdiğimden sallamadım. Meğersem havalimanı anasının şeyindeymiş. Otobüsten inince var gücümle nasıl yardırıyorum. Havalimanının ortasında biri koşuyo yaldır yaldır. Millete de bağırıyorum, uçak kaçıyo diye.
Hep filmlerde izlerdim, herifler geç kalırdı ama sonunda yetişirdi, girişte kızcağız bravo diye alkışlardı falan.
Ama yetişemedim. :(((
Ağız alışmamış uçak demeye, dua ederken "Allah'ım nolur otobüsü kaçırmıyım" diyordum ondan olmadı herhalde. Çöktüm kaldım yere valla. Tekrar bilet aldım mevbur ona bindim. Para da bana girdi.
40 dk'lık yolculuk boyunca ağzım açık gökyüzünü izledim. Bulutlar pamuk gibi şahane görünüyordu. Ama sağolsun hatun bana kanet üstü vermiş öküz. Cam kenarı iyi hoş da, burnumu cama yapıştırıp seyretmekten boynum koptu.
Arkamdaki herif de ayyaş çıktı. Lan zaten 40 dk sürüyor yol, ne boka içiyon. Yedi, içti öküz. Ben bi su istedim 3 lira verdim, o hanzo kim bilit ne kadar verdi. Hayır madem zenginsin, ekonomide ne işin var, siktir git businesse. Öte tarafta da tüm yolculuk boyunca dua eden, eli ayağı ayrı oynayan bir vatandaş vardı ki yazık.
Sonrasında da Ankara'ya indim ve absürd şekilde gelen bavulumla çıkışa yöneldim. Aaaa bu arada pilotların sesi hakikaten çok seksi oluyormuş. Kafasına kese kağıdı geçir, sırf konuşsun sen dinle. :)))
Aylardır Ankara planları yapıyorum ama sürekli son dakikada erteleniyor. O gün, bugün derken, işten çıktım ve öteki herif de hazır aramıyo ben gidiyorum dedim. Evdekilere de emr-i vaki yaptım ki tartışmaya kapalı bir oturum olsun. Her şeyi güzelce ayarladım. 4 gün Ankara'da kalırım, 2 gün de Konya'ya şöyle bir göz ucuyla bakar evime yollanırım diye düşünüyorum.
Konya'da da ne bok varsa artık. Amaç gezmek, sürtmek olsun. Selçuk Üni'den mezun olalı 3 yıl olmuş ya hani belki biraz gelişmişlik göstermiştir. Bomboş da bir şehir zaten. Okul da tatile girdi mi in cin top oynar, halay çeker.
Konya'nın da bir şeyi var. İlk gelene ölümcül sıkıcı. Allah'ın unuttuğu yer, haritada nasıl bu kadar yer kaplıyo şaşarsın. Turlara katılan turistler bile burada 2 saat harcıyo, gidiyo. Bütün şehri topla bi Üsküdar eder anca. En çok içki içilen şehirmiş gibisinden de bir batıl inanç var ki aman sakın inanmayın. Konya mı? İstanbul, İzmir varken buna götümle gülüyorum.
Neyse ilk kez geliyorsan, ağlar ağlar evini istersin. Burada kalmak istemiyoruuuuaaaammm diye yırtarsın kendini. Aman zaman geçer, senelerini harcarsan, giderken bir parçanı bırakırsın. Yine ağlar ağlar eve gitmek istemiyoruuuaaammmm dersin.
Ankara'da okuldan yurt arkadaşım, aynı odayı paylaştığım (+4 kız) aynı zaman da sınıf arkadaşım da olan Güli'nin yanına gideyim artık dedim çünkü söylenip duruyo. :)))
Geliyorum lan dedim, aldım bileti. Fakirlik diz boyu, bi yerde iki hafta duramadan işi bırakan ben uçakla gidicem bana ne! Zaten otobüs fiyatlarıyla aynı, senelerimi o otobüs koltularına heba etmişim daha çekemem. Hızlı tren desen öğrenci de olsan soyguncu gibiler valla. Sanki öğrenci parayı sıçarak buluyo.
Havayolu şirketi her yerde uyarı yapıyo, şu saatte orada olun, burada oturun, burada sıkılın nolcak der gibisinden ama ben hep son dakika yetişmeyi sevdiğimden sallamadım. Meğersem havalimanı anasının şeyindeymiş. Otobüsten inince var gücümle nasıl yardırıyorum. Havalimanının ortasında biri koşuyo yaldır yaldır. Millete de bağırıyorum, uçak kaçıyo diye.
Hep filmlerde izlerdim, herifler geç kalırdı ama sonunda yetişirdi, girişte kızcağız bravo diye alkışlardı falan.
Ama yetişemedim. :(((
Ağız alışmamış uçak demeye, dua ederken "Allah'ım nolur otobüsü kaçırmıyım" diyordum ondan olmadı herhalde. Çöktüm kaldım yere valla. Tekrar bilet aldım mevbur ona bindim. Para da bana girdi.
40 dk'lık yolculuk boyunca ağzım açık gökyüzünü izledim. Bulutlar pamuk gibi şahane görünüyordu. Ama sağolsun hatun bana kanet üstü vermiş öküz. Cam kenarı iyi hoş da, burnumu cama yapıştırıp seyretmekten boynum koptu.
Arkamdaki herif de ayyaş çıktı. Lan zaten 40 dk sürüyor yol, ne boka içiyon. Yedi, içti öküz. Ben bi su istedim 3 lira verdim, o hanzo kim bilit ne kadar verdi. Hayır madem zenginsin, ekonomide ne işin var, siktir git businesse. Öte tarafta da tüm yolculuk boyunca dua eden, eli ayağı ayrı oynayan bir vatandaş vardı ki yazık.
Sonrasında da Ankara'ya indim ve absürd şekilde gelen bavulumla çıkışa yöneldim. Aaaa bu arada pilotların sesi hakikaten çok seksi oluyormuş. Kafasına kese kağıdı geçir, sırf konuşsun sen dinle. :)))
Bahar gelmiş, hoş gelmiş ama boş gelmiş

Kışın ve soğuğun o kasvetli, gri havasını atın üstünüzden. Çıkın dışarıya. Mis gibi koklayın güneşin sıcaklığını. Herkes, her yer cıvıl cıvıl.
Kıştan nefret eden biri olarak sıcak havayla birlikte yeniden doğduğumu söylersem abartmış sayılmam. Kışın nesi güzel zaten yaa. Üst üste giyiniyorsun bir kere. Dışarısı soğuk, içerisi sıcak. İşe giderken kat kat giyiniyorum ki götü donmasın ama iş yeri sıcak. Bu sefer de vıcık vıcık terliyorum, ki bu daha iğrenç. Sürekli lavaboya git, ıslak peçeteyle kendini sil, leş gibi kokmamak için uğraş.
Bir de ortamda hoşunuza gelen, gördü
ğünüzde heyecanlandığınız karşı cinsten bir afet de varsa daha çok sıçtınız. Heyecan basınca daha bi fena oluyor.
İş görüşmelerine gittiğimde şirket kapısından insan kaynaklarına kadara uzanan yolda açtığım radarlarımla ortamı iyice tarıyorum ki, gitmeye ekstra b,r sebebim olsun. Entrika çevirmek hayatın zevklerinden biri sonuçta.
Ne zaman geliyo, ne zaman çıkıyo, 'çay almaya mı gitti o' gibi küçük takipler sonucu sürekli yan yana gelmek ve fark edilmek ama onu fark etmemiş gibi yapmak, iş yerinin en önemli işi bana göre. :)
Tam bu söylediklerim çerçevesinde, kışın üzerime verdiği o rehavet yerin dibine batsın ve lütfen kısmetimi kapanmadan bir an önce gitsin ve yaz gelsin.
Üstelik kışın seksi de olamıyorum, hissedemiyorum. Kazak, pantolonla en azından ben seksi olamıyorum. Elbise de giyemem kimse kusura bakmasın.
Kışın sevgiliyi yaptıktan sonrası da zor ayrıca. Dışarıda dolaşamıyorsun götün donuyor. Kimse kusura bakmasın Johnny Depp gelse beni o ayazda, soğukta ısıtamaz. AVM'lerde alayına sıkıcı ki herkes orada. Sanki bedavaya satıyorlar her boku. Tıklım tıklım ama bir şey alan da yok. Satış elemanları peşinde bile dolanmıyo insanların. Herkes bir bakayım önce deyip, iki tişörtten sonra çaktırmadan 'Üff burada da bişiy yok aman' tribiyle çıktığı için eleman da kendi çapında takılıyo.Mecbur kalmadıkça sinema dışında oralara da gitmiyorum. Elinde 50 kiloluk montla nereye geziyon zaten.
O yüzdeeeeennn bahar ve yaz hep en güzeli. Yaz geldiği zaman beş beden incelmiş gibi hissediyorum. Lahana katlarından kurtulmak paha biçilemez. Gez, dolaş, tam keyif zamanı.
Mesela bu güzelim havada, İstanbul'un iğrenç trafiğinden geçip, Cadde Bostan'a kadar bisiklet sürmek, denize karşı inek gibi çayırlara yayılmak keyif verici. Gerçi şu satırları yazarken etrafıma bakıyorum, çimenler görünmüyo neredeyse. bütün İstanbul buraya akın etmiş.
Koşuya çıkmış o biçim yakışıklı herifler, hafif bronz (solaryuma girmiş belli) kalçaları taş gibi hatunlar. Benim kalçalar da güzel ama daha yuvarlağımsı olsa daha güzel olur.
Bu arada zayıf insanlar için 'neyine spor yapıyosun' diyen andavallar da var. Onlar ayrı bir olay. Sanki spor yapmak sadece şişmanların zimmetinde. Sanki ben yapınca israf oluyo. Belki şişmandım, verdim de geri almaya korkuyorum sana ne. Azıcık çeneni değil de bacağını çalıştır apla, o götle Ümraniye'ye kadar yuvarlanarak gidersin yoksa valla. Kıskanç karı. Nazar değdirecek kıçıma kem gözlü. Seleye oturmaktan kıç kemiklerim acıyo zaten..
Etraf yakışıklı, sülün gibi, eşofmanı kıçının çizgisinde dolaşan beybileri gördükçe içim sızlıyo. Gel yanıma otur, 'pisiklet senin mi' gibisinden mal bir soru sor, iki iğrenç espri falan, gel benim ol di mi. Bahtıma sıçayım yaa. Bankalarda bir sürü insan vardı, ucunu zor kaptıydım ama şu an bomboş mesela. Nasıl bir iticilik var ise artık ben de. Herkes de çift gelmiş bok var sanki. Gelmeden önce elli kişiyi aradım ben de ama biri bile cevap vermedi.
Bir de alakaya maydanoz gibi olacak ama şu güzelim erkekler neden sümük gibi köpeklerle gezerler hiç anlamam. Bi herife bak, cillop gibi, üstüne atlayasın gelir. Bi de yanındaki köpeğeee bak. Köpek mi o? Benim Binnaz bile daha heybetli bunların yanında.
Binnaz benim kedim olur. Kedi diyorum ama bu bildiğin caanavar. Pardon CANAVAR. Abartmıyorum böyle bir kedi yok. Ünlüdür bu civarda.
Neyse özet olarak; Bahar geldi, hoş geldi, bari boş gelmesin. Sevgilim olsun yoksa bütün çiftlerin ellerini kırıcam.
Ne işim var, ne çişim, ne sevgilim
An itibari ile bin bir türlü emek verdiğim, bir an bile kafamı kaşıyamadığım neredeyse emekliliğime yaklaştığım (!) işimden istifa etmiş bulunuyorum. Ne zaman girdim, ne yaptım, ne zaman çıktım ben de anlamadım. Şu an tek anladığım şey mutlu olduğum. Mutlu olmadığım yerde duramam arkadaş, huyum batsın.
İstifa etmek bir şey değil de, imzalattıkları kağıtta <<hiçbir alacağımın olmadığını beyan ederim>> kısmı içime oturdu, yedi, bitirdi beni. Hiçbir halt etmemiş, akşama kadar nette fink atmış ve üzerine yemek kartını sömürmüş olabilirim. Sonuçta resmi olarak iki haftamı vermişim ben oraya. Ne demek 'hiçbi şiy'...
Az değil de hee... 850 TL'mi iç etmiş i oluyor şimdi bunlar. Aman Tanrım didim. Soramadım da para vermeyecek misiniz diye.İki hafta beklicez mecburen. Ya ay başı parayı hesabımda görüp az biraz fakirlikten sıyrılacaz, ya da üstüne artık kaç bardak su içilir onu hesaplıcaz. Edeceğim küfürler hariç. Ve şu an acaba parasız mı kaldım diye fakirlikten sosyal tesislerin birinde on kere demini almış, adına çay dedikleri acımtrak bi şey içiyorum.
Sabah bu boktan iş uğruna terk-i diyar eylediğim eski işimin patronuyla görüşecektim hesapta. İş yerine bir gittim ki, masasında koltuğunda hala sıcaklığı duruyor ama kendisi yok. Sankim kokusu camdan giren rüzgarla burnuma doluyor. Ama o yok. Odasında yeller eser, benim götüme de giren girer. Hooffff Allah'ım adamın cenazesinin o gün olacağı tuttu. Tövbe tövbe.. Umudumuz yarına kaldı artık.
Evde annemin dışında olanlardan kimsenin haberi de yok. Babam her akşam intizamlı olarak mutlaka, "Bugün iş nasıl gitti yavrum" diye sorar. Ben de 'sıkıcı' derim. Yine diyeceğim ama ay sonu para isteyesi tutarsa hangi göt ile çıkaracağım o parayı bilmem.
Şimdi ne bu baba korkusu, sanki bilse öldürecek diyenler, mal mıdır nedir imalarında bulunanlar olabilir. Amma velakin ki bu şekıl değil. 28 yaşında kazık kadar bir hatunum. Liseden mezun olduğumdan beri (4 sene üni. hariç), girdiğim sayısız işten hep bir bahane ile tüydüm. En uzun meslek kariyerim 2 ay sürdü. Bi baltaya sahip olamamış bir evlada kafa atmasın da ne yapsın bu adamcağız.
Hayır bir de, hiçbir şeyi doğru dürüst anlatmam adama. İşin aslını hiç bilmez. Hani en son babalar duyar derler ya, bizimki hiç duymuyo. Bu sefer olduğu gibi söyleyesim tuttu. Herhalde 'ehe bak kızın sonunda adam oldu, artık sıfatıma bakıp da içinden bunu yaparken kondom mu takaydım acaba diye düşünmene gerek yok' gibisinden bir gururlanayım, gururlandırayım dedim sanırsam ki.
Benden bir şey isteyeceğinden de değil hee. Yanlış anlaşılmalara da mahal vermeyelim. Allah için hiç istemedi, istemez de. Kimseden istemez. Veremezsin de. Ama ya isteyeceği tutarsa.
Yarın için dua edeyim de, adam gel özledim seni desin, ofisin baş köşesine oturtsun, gözümün önünden ayrılma desin. Zaten ofisin odası bizim evin tamamı kadar neredeyse. Bir de bütün Kadıköy'ü sahiliyle, martısıyla, Haydarpaşa'sıyla sarıp sarmalayan bir manzarası var. OOfff ki ne oofff..
Evli de değil he :))) Ama tipim de değil lanet olsun. Bi de büyük heriflerden hoşlanmıyorum. Baba gibim bişiy o ne beee..
Sevgiliyi, evlenecek adamı bulduk da yaşını beğenmiyorum, bendeki gereksiz özgüvene gel hele. Hem erkeksizlikten ölüyorum, sevişmeden ölmeyeyim lan anlamsız yaşadı göçtü gitti aman neyine sakladı demesinler hiç olmazsa diyorum, hem de adam beğenmiyorum.
Fazla seçici olmak da iyi değil ama insanın kanını kaynatacak kişi o olmayınca da bacıma bakıyormuşum gibi hissediyorum. Peşimden koşanlar da hep bacım zaten hofff..
Bir de seçtiklerime gel. Hepsi götüme kazığı soktu, ağzımdan çıkarttı, gitti. Adı batasıcalar. Götlerinde çıban çıksın inşallah amin.
İşin özeti şu ki, hem sevgilim yanımda olsun, eli bacağımda dursun, hem de işim olsun, bir elim klavyede bir elim onun .... olsun :D
Ama ikisi de yookkkk.. İzninle ölüyorum ben :)))))
İstifa etmek bir şey değil de, imzalattıkları kağıtta <<hiçbir alacağımın olmadığını beyan ederim>> kısmı içime oturdu, yedi, bitirdi beni. Hiçbir halt etmemiş, akşama kadar nette fink atmış ve üzerine yemek kartını sömürmüş olabilirim. Sonuçta resmi olarak iki haftamı vermişim ben oraya. Ne demek 'hiçbi şiy'...
Az değil de hee... 850 TL'mi iç etmiş i oluyor şimdi bunlar. Aman Tanrım didim. Soramadım da para vermeyecek misiniz diye.İki hafta beklicez mecburen. Ya ay başı parayı hesabımda görüp az biraz fakirlikten sıyrılacaz, ya da üstüne artık kaç bardak su içilir onu hesaplıcaz. Edeceğim küfürler hariç. Ve şu an acaba parasız mı kaldım diye fakirlikten sosyal tesislerin birinde on kere demini almış, adına çay dedikleri acımtrak bi şey içiyorum.
Sabah bu boktan iş uğruna terk-i diyar eylediğim eski işimin patronuyla görüşecektim hesapta. İş yerine bir gittim ki, masasında koltuğunda hala sıcaklığı duruyor ama kendisi yok. Sankim kokusu camdan giren rüzgarla burnuma doluyor. Ama o yok. Odasında yeller eser, benim götüme de giren girer. Hooffff Allah'ım adamın cenazesinin o gün olacağı tuttu. Tövbe tövbe.. Umudumuz yarına kaldı artık.
Evde annemin dışında olanlardan kimsenin haberi de yok. Babam her akşam intizamlı olarak mutlaka, "Bugün iş nasıl gitti yavrum" diye sorar. Ben de 'sıkıcı' derim. Yine diyeceğim ama ay sonu para isteyesi tutarsa hangi göt ile çıkaracağım o parayı bilmem.
Şimdi ne bu baba korkusu, sanki bilse öldürecek diyenler, mal mıdır nedir imalarında bulunanlar olabilir. Amma velakin ki bu şekıl değil. 28 yaşında kazık kadar bir hatunum. Liseden mezun olduğumdan beri (4 sene üni. hariç), girdiğim sayısız işten hep bir bahane ile tüydüm. En uzun meslek kariyerim 2 ay sürdü. Bi baltaya sahip olamamış bir evlada kafa atmasın da ne yapsın bu adamcağız.
Hayır bir de, hiçbir şeyi doğru dürüst anlatmam adama. İşin aslını hiç bilmez. Hani en son babalar duyar derler ya, bizimki hiç duymuyo. Bu sefer olduğu gibi söyleyesim tuttu. Herhalde 'ehe bak kızın sonunda adam oldu, artık sıfatıma bakıp da içinden bunu yaparken kondom mu takaydım acaba diye düşünmene gerek yok' gibisinden bir gururlanayım, gururlandırayım dedim sanırsam ki.
Benden bir şey isteyeceğinden de değil hee. Yanlış anlaşılmalara da mahal vermeyelim. Allah için hiç istemedi, istemez de. Kimseden istemez. Veremezsin de. Ama ya isteyeceği tutarsa.
Yarın için dua edeyim de, adam gel özledim seni desin, ofisin baş köşesine oturtsun, gözümün önünden ayrılma desin. Zaten ofisin odası bizim evin tamamı kadar neredeyse. Bir de bütün Kadıköy'ü sahiliyle, martısıyla, Haydarpaşa'sıyla sarıp sarmalayan bir manzarası var. OOfff ki ne oofff..
Evli de değil he :))) Ama tipim de değil lanet olsun. Bi de büyük heriflerden hoşlanmıyorum. Baba gibim bişiy o ne beee..
Sevgiliyi, evlenecek adamı bulduk da yaşını beğenmiyorum, bendeki gereksiz özgüvene gel hele. Hem erkeksizlikten ölüyorum, sevişmeden ölmeyeyim lan anlamsız yaşadı göçtü gitti aman neyine sakladı demesinler hiç olmazsa diyorum, hem de adam beğenmiyorum.
Fazla seçici olmak da iyi değil ama insanın kanını kaynatacak kişi o olmayınca da bacıma bakıyormuşum gibi hissediyorum. Peşimden koşanlar da hep bacım zaten hofff..
Bir de seçtiklerime gel. Hepsi götüme kazığı soktu, ağzımdan çıkarttı, gitti. Adı batasıcalar. Götlerinde çıban çıksın inşallah amin.
İşin özeti şu ki, hem sevgilim yanımda olsun, eli bacağımda dursun, hem de işim olsun, bir elim klavyede bir elim onun .... olsun :D
Ama ikisi de yookkkk.. İzninle ölüyorum ben :)))))
Aradığınız işçi, iş beğenmiyor, lütfen siktir edin gitsin

Bendeki bu moronluk nereden geliyor diye bir araştırma yapmayı, hatta kendimi İsviçreli bilim adamlarının araştırmalarına kobay olarak vermeyi düşünüyorum artık. Bu nasıl iğrenç bir bünyedir yaa. Olmayınca olmuyor demek ki. Allah yaratmış ama sahip çıkamamışım ben. Anam babam reddetse beni haklılar ki.
Gizlice eşyalarımı toplayıp evi terk etmek istiyorum. Hem aile baskısı, hem tanıdık baskısı, bilmem kimler nasıl düşünecek hakkımda baskısı, bir de yüzüme yüzüme senden olmaz artık diyecekler baskısı içimi yedi bitirdi. Bu şekilde yaşanılan bir hayata lanet olsun diyorum.
Deneye deneye mutlu olunan yeri bulmak herkesin istediği şey değil mi? Herkes her yerde mutlu olamıyor ama bırakamıyor da. İnsan çalıştığı yerden elektrik alamayınca alamıyor ve bunu bırakmak istemenin neresi yanlış onu da bilmiyorum. İnsanlar sırf işsiz geziyor ve biz bulduğumuzu beğenmiyoruz diye suçlu biz oluyoruz. Aslında o bulamayanlar da beğenmeyenlerden oluşuyor.
Şahsen ben iki sene boyunca işsiz evde ablak ablak oturarak zaman geçirdim ve evet işsizim dedim. Ama insan ne istediğini bilince ve istediği olmayınca işsiz kalıyor. Yoksa dışarıda iş kaynıyo yanii.
Şimdiye kadar liseden mezun oldum olalı bir sürü iş denedim. Bunun içinde konfeksiyonda çalışmak da vardı, kargoda çalışmak da. Şimdi de gayet rahat ve maddiyatı yerinde bir işte çalışıyorum. Ama idealler ve beklentiler farklı olunca hepsinden kaçış için bir delik arıyorsunuz.
Bugün çalıştığım bayana çıkacağımı söyledim bir ay çalışıcam ve gidicem çünkü mutsuz olduğum için strese giriyorum. Kimse kusura bakmasın arkamdan sövmesin.. Benim gibi düşünen ve yaşayan binlerce insan olduğunu da biliyorum. Onlara BENİ BULUN diyorum :))))))
Aaaahhh annem, canım annem, bir tanecik annem. Bu aptal, bi boktan mutlu olmayan ve sürekli arıza çıkaran kızını hep, ne şartta olursa olsun destekliyor. Belki de ondan bu kadar cesaretliyim.
Bu arada önümüzdeki iki hafta içinde iş bulmam lazım boku yedim. K
imsenin haberi olmadan iş değiştiricem resmen. Hayırseverin biri beni editör olarak kabul edebilir mi? Mümkünse gazetesi, kanalı ya da internet sayfası olsun :))))
BENİ BULUUUUUNNN :D
Her erkek biraz morondur, ama bu TAM!!!
Her ne kadar moron olursa olsun, yine de eski sevgilisini özleyenler vardır. Ben de özledim ve benimki de morondu. Hem de ileri seviye...
Görmüş, geçirmiş, çoluk çocuğa karışmış hatunlar, erkek hep büyük olsun <zaten geç olgunlaşıyorlar, büyüyemiyorlar, büyük olması iyidir> der. Benim annem de diyor, teyzem de diyoooorrr. Hatta teyzem hala diyor.. Ama anlamadığımız nokta şu ki, "Salaklık yaşla değişen bir şey değil". Yaşı kaç olursa olsun, bir insan moronsa hep morondur. Benim moron da 38 yaşında mesela. (-di'li geçmiş zaman)
Sanırsam ki ayrılalı 2 ayı birazcık geçti. Resmi olarak 2 ay ama. Nasıl oluyor diye sormazsınız ki, zaten hepiniz yaşamışsınızdır.Ayrıldık kelimesinin kullanıldığı an o iş resmiyete biner gider, bir daha da geri gelmez.
Ama ya ondan öncesi?????
İnsanı kıvrandırır resmen. kabuslarına girer, uyutmaz, yedirmez, düşündürmez. (bir bok düşünemezsin yani, yoksa siktiri boktan her şeyi düşünürsün o ayrı) Bazıları çok medeni çerçevede biter. Bazıları kavga dövüş, ağız burun kırmalı biter. Bazıları psikopata bağlar, ayrılırsın ama peşini bırakmaz. Bazıları da pürrrrrrr sessizlik içinde biter. Mesela ben!!
Ben iki kere ayrıldım. İlkinde karşımdaki salak whatsapp'tan gecenin bir vakti yazarak ayrıldı benden. O zamanlar uzun süren işsizliğin ardından daha yeni bir iş bulmuşum, kalacağım kesin değil ve stajyer gibim bir şeyim. Kalabilmek için götümü yırtıyorum. Neyse sabah kalktım hazırlandım tam çıkıyorum evden mesajı gördüm. Siz olsanız ne yaparsınız, ne hissedersiniz.
Önemli not: Evlilik düşünmeyen bu beyefendi bundan bir ay önce bana evlilik teklif etti. Bu önemli...
Nasıl bir şoka girmiş ve atarlanmışsam, işi falan unuttum atladım taksiye bunun evine. Her gece içen sızan bir kişilik olduğundan açana kadar zile abandım. Kapı açıldı ama kapıda babası belirdi. :D:D:D:D:D
Hıyarı çağırttım bi hışımla aldım bunu götürdüm bir pastaneye. (Muhallebici mi olsaydı acaba :) ) Bunda kafa yine bir milyon tabi. Gözler götüne kaçmış, oradan bakıyor bana ne oluyor diye.
Ben atım ağzımı, yumdum gözümü.
"Böyle mi ayrılıyorsun benden. Adam olsaydın da yüzüme söyleseydin keşke. Ellerine yapışmaya gelmedim zaten, merak etme. Ben delikanlı gibi yüzüne söyleyip defolup gideceğim" didim.
-Neden bahsediyorsun sen.
-Neyyyyy????
-Hatırlamıyorum bir şey yazdığımı.Ne yazmışım.
-Oğlum, benden ayrılmak istedin ve yazdın. Hem de Whatsapp'tan.
-Hatırlamıyorum.
-Salaksın çünkü. Az iç sığır. Neyse ben gidiyorum.
-Hımm...
-Hımm yaaa. Bir şeyler ye iç, aç durma.
-Sen benden ayrılamazsın ki. Çok üzülürsün.
-He dün sen yazdığında üzülmüyordum ama ben şimdi söyleyince üzüleceğim öyle mi??? En fazla iki gün üzülürüm, sonra geçer. Dünyanın sonu değil. Hadi hoşça kal.
Kalktım, gidiyorum.
-Gel öpeyim de öyle gideyim, dedim. Yanaklarından öptüm. Son öpücükler tabiii önemliiiii..
O oturuyor, bense ayaktayım. Üzülüyorum ama yapacak bir şey yok, mecbur gideceğim. İçimden de gitme demesini bekliyorum hayvanın.
Tam o anda oturduğu yerden sarıldı belime.
-Gitme. Ben hiç iyi değilim, dedi.
-Gitmek istemiyorum amma sen mecbur ediyorsun.
Sonrasında hatırlamadığım küçük bir konuşmanın ardından çıktık oradan. Sarıldı bana ve durağa kadar yürüdük. Kendileri Erenköy'de oturuyor. Caddebostan'dan bindim ve Maslak'a kadar sefer yaptım. Ve o an her şeyin düzeldiğine aptal gibi kendimi inandırdım. Daha doğrusu karakteri paçalarından akan, kendisine parayla karakter satın alsa daha usturuplu duracak olan şahsiyet bana bunu hissettirdi.
İstanbul'da da bir yerden bir yere gitmenin, metrobüse binmenin çilesini İstanbullular bilir. Sanırım 11:30 civarında işe vardım ve bin türlü yalan salladım ayaküstü.
O görüşmenin son olduğunu daha sonra kafama enjekte ettiler. Her gün biraz daha kayboldu ortadan. Ve ben de resmiyete döktüm işi ve ayrıldığımızı ilan ettim. Sonuçta kesinlik ve netlik önemli. Ama cevap bile vermedi :))) Ne telefonlarımı açtı, ne de mesajlarıma cevap verdi. Aklımda milyonlarca soru ve teoriyle yüzüstü bıraktı beni camış.
Sonraları kendisine ulaşmayı çok defa denedim. Hatta bir ara arkadaşım kendi telefonundan aradı. Tanımadığı için açtı tabii.
-Merhaba Moron, ben Boni'nin arkadaşıyım. Vaktin var mı? (Bize bok olur)
-Şimdi işim var. Sonra döneyim mi sana?
-Tamam bekliyorum.
Aramadı.
Biz aradık tel kapalıydı. Mesaj döşedik içimizden akıta akıta. (Saygı çerçevesinde) Cevabı da sabaha karşı geldi.
Tırı vırı hikayeler falan filan. Sonuna da "Kimseyi üzmek gibi bir niyetim yok ama yaşamak istediğim hayat bu" dedi öküz.
Anlayamadığım nokta bana niye demiyorsun bunları. Ben zaten senden ayrıldım. Ama bana cevap vermemesinden, sikine bile takmamasından ileri gelen asabiyetle ondan bir karşılık aradım. Bana "tamam", "evet bitti", ya da "istemiyorum yazma artık" bile dese bitecek olay. Ama hiç değer verilmeyen olmak çok acı. Ne kadar olduğu önemli değil ama sonuçta birlikte geçirdiğiniz bir vakit var ortada.
Bir daha aramadım desem tabii ki de yalan olur. Çok içtiğim bir gece aradım bu salağı. Annemin telefonundan :D
-Efendim
-Napıyosun sen,?
-Kimsiniz?
-.........?????? !!!!!!!!!! ŞOK ŞOK ŞOK ŞOK.... Ebenin amıyım hatırladın mı?
-Maçtayım sonra ararım. ((ççççaaaattttt))
İçime nasıl oturdu bir bilseniz. Aaaaaahhhhh bir bilseniz.
Tek bir mesaj attım.
<< Sen hayatım boyunca tanıdığım en büyük OROSPU ÇOCUĞUSUN>>
İçimdeki sıkıntıyı, nefreti, siniri o mesajla akıttım gitti. Sanırsam ki oturan boğanın götü ağrımış, kalkası gelmiş.
Her aklıma geldiğinde, her lafı geçtiğinde bir ton küfür sallamayı ihmal etmiyorum ama o kadar da vicdansız değilim.
Veeee ahanda buraya yazıyorum, o pezevenk beni arayacak. :))))
Görmüş, geçirmiş, çoluk çocuğa karışmış hatunlar, erkek hep büyük olsun <zaten geç olgunlaşıyorlar, büyüyemiyorlar, büyük olması iyidir> der. Benim annem de diyor, teyzem de diyoooorrr. Hatta teyzem hala diyor.. Ama anlamadığımız nokta şu ki, "Salaklık yaşla değişen bir şey değil". Yaşı kaç olursa olsun, bir insan moronsa hep morondur. Benim moron da 38 yaşında mesela. (-di'li geçmiş zaman)
Sanırsam ki ayrılalı 2 ayı birazcık geçti. Resmi olarak 2 ay ama. Nasıl oluyor diye sormazsınız ki, zaten hepiniz yaşamışsınızdır.Ayrıldık kelimesinin kullanıldığı an o iş resmiyete biner gider, bir daha da geri gelmez.
Ama ya ondan öncesi?????
İnsanı kıvrandırır resmen. kabuslarına girer, uyutmaz, yedirmez, düşündürmez. (bir bok düşünemezsin yani, yoksa siktiri boktan her şeyi düşünürsün o ayrı) Bazıları çok medeni çerçevede biter. Bazıları kavga dövüş, ağız burun kırmalı biter. Bazıları psikopata bağlar, ayrılırsın ama peşini bırakmaz. Bazıları da pürrrrrrr sessizlik içinde biter. Mesela ben!!
Ben iki kere ayrıldım. İlkinde karşımdaki salak whatsapp'tan gecenin bir vakti yazarak ayrıldı benden. O zamanlar uzun süren işsizliğin ardından daha yeni bir iş bulmuşum, kalacağım kesin değil ve stajyer gibim bir şeyim. Kalabilmek için götümü yırtıyorum. Neyse sabah kalktım hazırlandım tam çıkıyorum evden mesajı gördüm. Siz olsanız ne yaparsınız, ne hissedersiniz.
Önemli not: Evlilik düşünmeyen bu beyefendi bundan bir ay önce bana evlilik teklif etti. Bu önemli...
Nasıl bir şoka girmiş ve atarlanmışsam, işi falan unuttum atladım taksiye bunun evine. Her gece içen sızan bir kişilik olduğundan açana kadar zile abandım. Kapı açıldı ama kapıda babası belirdi. :D:D:D:D:D
Hıyarı çağırttım bi hışımla aldım bunu götürdüm bir pastaneye. (Muhallebici mi olsaydı acaba :) ) Bunda kafa yine bir milyon tabi. Gözler götüne kaçmış, oradan bakıyor bana ne oluyor diye.
Ben atım ağzımı, yumdum gözümü.
"Böyle mi ayrılıyorsun benden. Adam olsaydın da yüzüme söyleseydin keşke. Ellerine yapışmaya gelmedim zaten, merak etme. Ben delikanlı gibi yüzüne söyleyip defolup gideceğim" didim.
-Neden bahsediyorsun sen.
-Neyyyyy????
-Hatırlamıyorum bir şey yazdığımı.Ne yazmışım.
-Oğlum, benden ayrılmak istedin ve yazdın. Hem de Whatsapp'tan.
-Hatırlamıyorum.
-Salaksın çünkü. Az iç sığır. Neyse ben gidiyorum.
-Hımm...
-Hımm yaaa. Bir şeyler ye iç, aç durma.
-Sen benden ayrılamazsın ki. Çok üzülürsün.
-He dün sen yazdığında üzülmüyordum ama ben şimdi söyleyince üzüleceğim öyle mi??? En fazla iki gün üzülürüm, sonra geçer. Dünyanın sonu değil. Hadi hoşça kal.
Kalktım, gidiyorum.
-Gel öpeyim de öyle gideyim, dedim. Yanaklarından öptüm. Son öpücükler tabiii önemliiiii..
O oturuyor, bense ayaktayım. Üzülüyorum ama yapacak bir şey yok, mecbur gideceğim. İçimden de gitme demesini bekliyorum hayvanın.
Tam o anda oturduğu yerden sarıldı belime.
-Gitme. Ben hiç iyi değilim, dedi.
-Gitmek istemiyorum amma sen mecbur ediyorsun.
Sonrasında hatırlamadığım küçük bir konuşmanın ardından çıktık oradan. Sarıldı bana ve durağa kadar yürüdük. Kendileri Erenköy'de oturuyor. Caddebostan'dan bindim ve Maslak'a kadar sefer yaptım. Ve o an her şeyin düzeldiğine aptal gibi kendimi inandırdım. Daha doğrusu karakteri paçalarından akan, kendisine parayla karakter satın alsa daha usturuplu duracak olan şahsiyet bana bunu hissettirdi.
İstanbul'da da bir yerden bir yere gitmenin, metrobüse binmenin çilesini İstanbullular bilir. Sanırım 11:30 civarında işe vardım ve bin türlü yalan salladım ayaküstü.
O görüşmenin son olduğunu daha sonra kafama enjekte ettiler. Her gün biraz daha kayboldu ortadan. Ve ben de resmiyete döktüm işi ve ayrıldığımızı ilan ettim. Sonuçta kesinlik ve netlik önemli. Ama cevap bile vermedi :))) Ne telefonlarımı açtı, ne de mesajlarıma cevap verdi. Aklımda milyonlarca soru ve teoriyle yüzüstü bıraktı beni camış.
Sonraları kendisine ulaşmayı çok defa denedim. Hatta bir ara arkadaşım kendi telefonundan aradı. Tanımadığı için açtı tabii.
-Merhaba Moron, ben Boni'nin arkadaşıyım. Vaktin var mı? (Bize bok olur)
-Şimdi işim var. Sonra döneyim mi sana?
-Tamam bekliyorum.
Aramadı.
Biz aradık tel kapalıydı. Mesaj döşedik içimizden akıta akıta. (Saygı çerçevesinde) Cevabı da sabaha karşı geldi.
Tırı vırı hikayeler falan filan. Sonuna da "Kimseyi üzmek gibi bir niyetim yok ama yaşamak istediğim hayat bu" dedi öküz.
Anlayamadığım nokta bana niye demiyorsun bunları. Ben zaten senden ayrıldım. Ama bana cevap vermemesinden, sikine bile takmamasından ileri gelen asabiyetle ondan bir karşılık aradım. Bana "tamam", "evet bitti", ya da "istemiyorum yazma artık" bile dese bitecek olay. Ama hiç değer verilmeyen olmak çok acı. Ne kadar olduğu önemli değil ama sonuçta birlikte geçirdiğiniz bir vakit var ortada.
Bir daha aramadım desem tabii ki de yalan olur. Çok içtiğim bir gece aradım bu salağı. Annemin telefonundan :D
-Efendim
-Napıyosun sen,?
-Kimsiniz?
-.........?????? !!!!!!!!!! ŞOK ŞOK ŞOK ŞOK.... Ebenin amıyım hatırladın mı?
-Maçtayım sonra ararım. ((ççççaaaattttt))
İçime nasıl oturdu bir bilseniz. Aaaaaahhhhh bir bilseniz.
Tek bir mesaj attım.
<< Sen hayatım boyunca tanıdığım en büyük OROSPU ÇOCUĞUSUN>>
İçimdeki sıkıntıyı, nefreti, siniri o mesajla akıttım gitti. Sanırsam ki oturan boğanın götü ağrımış, kalkası gelmiş.
Her aklıma geldiğinde, her lafı geçtiğinde bir ton küfür sallamayı ihmal etmiyorum ama o kadar da vicdansız değilim.
Veeee ahanda buraya yazıyorum, o pezevenk beni arayacak. :))))
KOCAN KADAR KONUŞ, "Ben susuyorum o halde"
Ezgi molanın bu filmini izlemeyen var mı?
İzlemediyseniz izleyin kardeşim. Gerçekten güzel bir film yapmışlar. Komik ve eğlenceli. Ama dangoz Recep İvedik tadında bir komiklikler falan beklemeyin tabii. Yaldır yaldır gülmenin de bi mantığı yok zaten.
Hakikaten çoğumuzun, daha doğrusu çoğunuzun maruz kaldığı sıradan ama mizahi ele avuca sığmayan büyüklerinizin hayatınızın nasıl da içine ettiğini anlatan bir film olmuş. Çoğunuzun diyorum çünkü benim başımda hiç öyle dertler olmadı. Olsa mıydı acaba demiyor
değilim tabii ki.
Filmi burada anlatarak içine etmek gibi bir niyetim yok elbette ki. Müziğine rast geldim bir anda ve çok eğlendirici buldum. Hatta ve hatta sıkılana, bokunu çıkarana kadar dinliyorum.
Ezginin filmdeki adı neydi yaa??? Google'ye bi soralım dur.
(2 dakika sonra) Haaahhh Efsun :)))
Bu arada filmin kitap uyarlaması olduğunu veeeee ikincisinin de piyasaya çıktığını öğrendim. Okumalık listesine ekliyorum hemen :)))
Ne yazacağımı, ne anlatacağımı unuttum iyi mi?
Aaaahhhhh evlilik!
Millet adamı buluyo, iki ayda nasıl işve cilve yapıp adamın ağzını yere vurduruyorsa nikah masasını oturtuyo çocuğu da yapıyo, ama biz burada hala oturup filmlerdeki romantizmle salya akıtıyoruz.
Onu da geçtim. Millet sevgili buluyo, el ele, göz göze İstanbul'da orası senin burası benim, Şurası da bizim bacanağın olsun diye fink fink geziyo, biz de ne film izleyelim bu gece yaaaa deyip osuruk yarışı yapıyoruz. (yapıyoruz yalan yok)
Oradan bakınca koca delisi, sapıtmış, şeyi şey olmuş gibi imalarda bulunanlar olabilir ama haklılar :D Evlenmek istiyorum kardeşim yaaa :)))
Evlenmek güzel şey ama ben beceremedim. Herkes evlendi bir ben kaldım derler yaa, hah, işte o benim.
En yakın arkadaşım evleneli 2 sene oldu. Üstüne çocuğu da yaptı. (Teyze olmak harika bir şey o ayrı) Canmın içi 5 aylık hamile. Çükünü yidiğimin teyzesi olcam :)))
Laf arkadaşımdan açılmışken belirtelim. Çoğu evlenemediğim uzağından yakınından sapamadığım, sonunda bi cacığın da olmadığı, hepsinin ayrı bir ayrılık teranesine sahip sevgililerim hep bu arkadaşın arkadaşı, çevresi, bilmem kimisiydi. Ya herifler sıkıntılı ya da bu. (bende sorun yok) :))))) Şimdi elde arkadaş da yok, bana sevgili de...
Bir insanın talihi hep mi lanetli olur arkadaş. Her biri ayrı garip saymadığım kaç tane sevgilim oldu. Her biri ayrı karakter, ayrı gerizekalı, ayrı mal. Onlar moron ben değilim. Hepsinden de ayrı hikaye çıkarabileceğim farklı ayrılık sahnelerine ev sahipliği yaptım.
Yoksa aldattığım eski sevgilim bana kısmet kapama, ne bilim papazın bi yeri büyüsü falan mı yaptı.
Aldatmak mı? O konuya hiç girmiyorum.
Bir ara sevgililerimden nasıl ayrıldığımı da yazayım en iyisi.
Ve bugünkü yazımı da dinleyip dinleyip içine ettiğim şarkının sözleriyle bitirmek istiyorum.
AŞK GÜLMEKLE BAŞLIYOR, CESAREEEETTT
Benim kadar 32 diş gezen biri var mıdır ki :))))

Hakikaten çoğumuzun, daha doğrusu çoğunuzun maruz kaldığı sıradan ama mizahi ele avuca sığmayan büyüklerinizin hayatınızın nasıl da içine ettiğini anlatan bir film olmuş. Çoğunuzun diyorum çünkü benim başımda hiç öyle dertler olmadı. Olsa mıydı acaba demiyor
değilim tabii ki.
Filmi burada anlatarak içine etmek gibi bir niyetim yok elbette ki. Müziğine rast geldim bir anda ve çok eğlendirici buldum. Hatta ve hatta sıkılana, bokunu çıkarana kadar dinliyorum.
Ezginin filmdeki adı neydi yaa??? Google'ye bi soralım dur.
(2 dakika sonra) Haaahhh Efsun :)))
Bu arada filmin kitap uyarlaması olduğunu veeeee ikincisinin de piyasaya çıktığını öğrendim. Okumalık listesine ekliyorum hemen :)))
Ne yazacağımı, ne anlatacağımı unuttum iyi mi?
Aaaahhhhh evlilik!
Millet adamı buluyo, iki ayda nasıl işve cilve yapıp adamın ağzını yere vurduruyorsa nikah masasını oturtuyo çocuğu da yapıyo, ama biz burada hala oturup filmlerdeki romantizmle salya akıtıyoruz.
Onu da geçtim. Millet sevgili buluyo, el ele, göz göze İstanbul'da orası senin burası benim, Şurası da bizim bacanağın olsun diye fink fink geziyo, biz de ne film izleyelim bu gece yaaaa deyip osuruk yarışı yapıyoruz. (yapıyoruz yalan yok)
Oradan bakınca koca delisi, sapıtmış, şeyi şey olmuş gibi imalarda bulunanlar olabilir ama haklılar :D Evlenmek istiyorum kardeşim yaaa :)))
Evlenmek güzel şey ama ben beceremedim. Herkes evlendi bir ben kaldım derler yaa, hah, işte o benim.
En yakın arkadaşım evleneli 2 sene oldu. Üstüne çocuğu da yaptı. (Teyze olmak harika bir şey o ayrı) Canmın içi 5 aylık hamile. Çükünü yidiğimin teyzesi olcam :)))
Laf arkadaşımdan açılmışken belirtelim. Çoğu evlenemediğim uzağından yakınından sapamadığım, sonunda bi cacığın da olmadığı, hepsinin ayrı bir ayrılık teranesine sahip sevgililerim hep bu arkadaşın arkadaşı, çevresi, bilmem kimisiydi. Ya herifler sıkıntılı ya da bu. (bende sorun yok) :))))) Şimdi elde arkadaş da yok, bana sevgili de...
Bir insanın talihi hep mi lanetli olur arkadaş. Her biri ayrı garip saymadığım kaç tane sevgilim oldu. Her biri ayrı karakter, ayrı gerizekalı, ayrı mal. Onlar moron ben değilim. Hepsinden de ayrı hikaye çıkarabileceğim farklı ayrılık sahnelerine ev sahipliği yaptım.
Yoksa aldattığım eski sevgilim bana kısmet kapama, ne bilim papazın bi yeri büyüsü falan mı yaptı.
Aldatmak mı? O konuya hiç girmiyorum.
Bir ara sevgililerimden nasıl ayrıldığımı da yazayım en iyisi.
Ve bugünkü yazımı da dinleyip dinleyip içine ettiğim şarkının sözleriyle bitirmek istiyorum.
AŞK GÜLMEKLE BAŞLIYOR, CESAREEEETTT
Benim kadar 32 diş gezen biri var mıdır ki :))))
İlk iş günü mü!!! Dur ağlıyorum şu an
"Yeni bir işe başladım ve onun heyecanıyla yazıyorum şu an" demeyi çok isterdim ama diyemiyorum tabii ki de.
Herkesi bilmem ama bence insanlar yeni bir işe başladıkları zaman sanırsam ki mutlu oluyorlardır. Bir kıpırtı olur, sabah kalkar, özenir, bözenir (bezenir) süslenir, cillop gibi gider ilk gün di mi. Normali budur hani.
Bense,
Sabah kalkmaya üşeniyorum, gitmek istemiyorum. Sanki dünyanın sonu gelmiş benim için. Ölümüne yavaş hazırlanıyorum ve de nerede boktan şeyler var onları giyiyorum (geceden planlıyorum hem de). İki rimel, eyeliner, ruj, tamam... Ayağımda da alakasız converse tabii ki (olmazsa olmazım)
Evden çıkıyorum ama ayaklarım geri gidiyor. İnadına tembelim. Geç kalıyorum umurumda değil. Belki giderken son dakika bir şey olur. Belki kovuldun derler. Belki siktir git tipini beğenmemiştik zaten, gözümüz tutmadı seni derler. Ne bileyim kafamı gözümü kırarım, araba çarpar falan.
Ve daha neler neler.
Bir ara ofiste merdivenlerden inerken ayağımı nasıl kırarım diye düşünüyordum.
Manyaklık evet katılıyorum. İki gündür sabahları ağlak durumdayım. Kendimi tutmasam tuvalette sessizce ağlıcam.
Niye bu kadar tantana yapıyorsun, madem istemiyorsun gitme diyenler olabilir.
1750 lira maaş+yol+ssk+özel sigorta+yemek... Ve neredeyse hiçbir şey yapmıyorum. Zaten şu an internetim yok. Boş beleş oturuyorum. Öteki hatun da bir görüşme için çıktı. Patron da yok. Mala bağladım.
Sus otur yoksa o götü kırarım derim ben, bana, ben olsam. :)))
İlk iş günü bana hep sıkıntı, hep acı, hep ızdırap. Mal mıyım neyim???
Bu arada mezun olalı 2 yıl olmuş, dışarıda millet işsizlikten sefillere bağlamış geziyor. Ben olsam bu kafada birinin beynini siker atarım. :)))))
Ben en iyisi biraz dışarı çıkıp Watson'a falan bakayım. Bir bok yaptığım yok zaten.
Öptüm hepinizi.
Herkesi bilmem ama bence insanlar yeni bir işe başladıkları zaman sanırsam ki mutlu oluyorlardır. Bir kıpırtı olur, sabah kalkar, özenir, bözenir (bezenir) süslenir, cillop gibi gider ilk gün di mi. Normali budur hani.
Bense,
Sabah kalkmaya üşeniyorum, gitmek istemiyorum. Sanki dünyanın sonu gelmiş benim için. Ölümüne yavaş hazırlanıyorum ve de nerede boktan şeyler var onları giyiyorum (geceden planlıyorum hem de). İki rimel, eyeliner, ruj, tamam... Ayağımda da alakasız converse tabii ki (olmazsa olmazım)
Evden çıkıyorum ama ayaklarım geri gidiyor. İnadına tembelim. Geç kalıyorum umurumda değil. Belki giderken son dakika bir şey olur. Belki kovuldun derler. Belki siktir git tipini beğenmemiştik zaten, gözümüz tutmadı seni derler. Ne bileyim kafamı gözümü kırarım, araba çarpar falan.
Ve daha neler neler.
Bir ara ofiste merdivenlerden inerken ayağımı nasıl kırarım diye düşünüyordum.
Manyaklık evet katılıyorum. İki gündür sabahları ağlak durumdayım. Kendimi tutmasam tuvalette sessizce ağlıcam.
Niye bu kadar tantana yapıyorsun, madem istemiyorsun gitme diyenler olabilir.
1750 lira maaş+yol+ssk+özel sigorta+yemek... Ve neredeyse hiçbir şey yapmıyorum. Zaten şu an internetim yok. Boş beleş oturuyorum. Öteki hatun da bir görüşme için çıktı. Patron da yok. Mala bağladım.
Sus otur yoksa o götü kırarım derim ben, bana, ben olsam. :)))
İlk iş günü bana hep sıkıntı, hep acı, hep ızdırap. Mal mıyım neyim???
Bu arada mezun olalı 2 yıl olmuş, dışarıda millet işsizlikten sefillere bağlamış geziyor. Ben olsam bu kafada birinin beynini siker atarım. :)))))
Ben en iyisi biraz dışarı çıkıp Watson'a falan bakayım. Bir bok yaptığım yok zaten.
Öptüm hepinizi.
Erkek görmek istemiyorum
Ne lan bu?
Her gün hangi kanala, hangi siteye, hangi gazeteye baksam aynı haberler. Kadın şurada öldürülmüş, genç kıza bilmem kaç kişi tecavüz etmiş, gece dışarı çıkmasaymış, orada ne işi varmış...
Yemin ederim katil olucam yakında. Bütün erkekleri tek tek kaçırıp çükünü kesicem yeter artık yaa. Yapan, buna bahane bulan ayrı. Yapana hak veren şerefsizler ayrı katil olma sebebi resmen.
Sana ne benim nerede, ne zaman dolaştığımdan, Sana ne benim ne giyindiğimden. Gel bana el atak, tenhaya çek de zevkini yaşa diye mini etek giymiyorum. Giyimi sebep göstererek kimse tacizi tecavüzü haklı gösteremez, sana diyorum çekirdekçi teyze. O koca götünle evinde başını secdeye koyarken kalkıp kızın ne işi varmış, ne biçim giyinmiş diyemezsin.
Bahsettiğim tarzda hatun gördüm ben ki ne kadar acı. Bir tarafta ölen kızına ağlayan acılı bir ana var, Öte tarafta kızı haksız gören, ölmesine 'hıııhıııı haketmiş bu kız' diyen ucube karılar var. Bunların bir de erkek çocukları var ki zaten her bok onlardan çıkıyo.
Benim de iki erkek kardeşim var. Benim de babam, anam var. Ağızlarından böyle bir yorum çıksın kırarım onların ağzını ki, hep birlikte küfür ediyoruz hala bu olaylara.
Bir cinsiyet düşünün ki sadece çüküyle düşünebilen, kendini sadece onunla erkek bilen, bi boka yaramayan, Allah'ın sadece ona yaşama hakkı verdiğini, en üstün kıldığını zannediyor. Ama anası evde olmasın 3 günde pisliğin bokun içinde açlıktan ölür. Sevgilisine adam gibi davranmaz, gider aldatır erkeğim ben der. Ama sevgilisi olacak bayan bir erkekle konuşsun cinayet işler. Allah şu anki erkek zihniyetini görüp ben bunu neden yarattım diyor mudur acaba?
Her gün en az 10 tane kadına şiddet, taciz, tecavüz haberi yapıyorum ve gerçekten ama gerçekten erkek cinsinden nefret etmeye başladım. Genç kızlarımızın başına gelenleri düşündükçe, kendimi onların yerine koyup da o acıyı hissettikçe kahroluyorum. Ne yaparsak yapalım elimden bir şey gelmiyor olması ayrı bir sinir bozucu.
Umuyorum ki bunların hepsi bir gün biter. Umuyorum ki yarın bir gün dışarıya çıkarken bizler de korkmayalım. Kadına değer verildiği bir Türkiye umalım ki, kızlarımız, çocuklarımız yaşayabilsin.
Oofffff çok sinirlendim. Yine gidip haber yapayım da küfür edeyim bari.
Her gün hangi kanala, hangi siteye, hangi gazeteye baksam aynı haberler. Kadın şurada öldürülmüş, genç kıza bilmem kaç kişi tecavüz etmiş, gece dışarı çıkmasaymış, orada ne işi varmış...
Yemin ederim katil olucam yakında. Bütün erkekleri tek tek kaçırıp çükünü kesicem yeter artık yaa. Yapan, buna bahane bulan ayrı. Yapana hak veren şerefsizler ayrı katil olma sebebi resmen.
Sana ne benim nerede, ne zaman dolaştığımdan, Sana ne benim ne giyindiğimden. Gel bana el atak, tenhaya çek de zevkini yaşa diye mini etek giymiyorum. Giyimi sebep göstererek kimse tacizi tecavüzü haklı gösteremez, sana diyorum çekirdekçi teyze. O koca götünle evinde başını secdeye koyarken kalkıp kızın ne işi varmış, ne biçim giyinmiş diyemezsin.
Bahsettiğim tarzda hatun gördüm ben ki ne kadar acı. Bir tarafta ölen kızına ağlayan acılı bir ana var, Öte tarafta kızı haksız gören, ölmesine 'hıııhıııı haketmiş bu kız' diyen ucube karılar var. Bunların bir de erkek çocukları var ki zaten her bok onlardan çıkıyo.
Benim de iki erkek kardeşim var. Benim de babam, anam var. Ağızlarından böyle bir yorum çıksın kırarım onların ağzını ki, hep birlikte küfür ediyoruz hala bu olaylara.
Bir cinsiyet düşünün ki sadece çüküyle düşünebilen, kendini sadece onunla erkek bilen, bi boka yaramayan, Allah'ın sadece ona yaşama hakkı verdiğini, en üstün kıldığını zannediyor. Ama anası evde olmasın 3 günde pisliğin bokun içinde açlıktan ölür. Sevgilisine adam gibi davranmaz, gider aldatır erkeğim ben der. Ama sevgilisi olacak bayan bir erkekle konuşsun cinayet işler. Allah şu anki erkek zihniyetini görüp ben bunu neden yarattım diyor mudur acaba?
Her gün en az 10 tane kadına şiddet, taciz, tecavüz haberi yapıyorum ve gerçekten ama gerçekten erkek cinsinden nefret etmeye başladım. Genç kızlarımızın başına gelenleri düşündükçe, kendimi onların yerine koyup da o acıyı hissettikçe kahroluyorum. Ne yaparsak yapalım elimden bir şey gelmiyor olması ayrı bir sinir bozucu.
Umuyorum ki bunların hepsi bir gün biter. Umuyorum ki yarın bir gün dışarıya çıkarken bizler de korkmayalım. Kadına değer verildiği bir Türkiye umalım ki, kızlarımız, çocuklarımız yaşayabilsin.
Oofffff çok sinirlendim. Yine gidip haber yapayım da küfür edeyim bari.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
Bir hikaye denemesi: Kızılcık Şerbeti
Her sabah zıkkım gibi çalan telefon alarmımı susturmak için yine ufak ve başarısız bir girişimden sonra uykunun ve tabii ki rüyanın en tatl...
-
Zamanın Tozları ...Ve son kılıç darbesiyle ortalığı kaplayan siyah bulutun ardından kulakları sağır edecek bir çığlık duyuldu. Göz gözü ...
-
Şu satırları yazmak bile çok zor. Bizim sadece duyduğumuz bu büyük acıyı, o küçücük bedenlerin yaşadığını bilmek kahrediyor yürekleri. Her ...
-
Küçükken oturduğumuz o garip komşularımızın olduğu apartmanın dört tarafı da bahçeydi. Bahçe gibiydi desek daha doğru olur. Fakat biz çocu...