Her ne kadar moron olursa olsun, yine de eski sevgilisini özleyenler vardır. Ben de özledim ve benimki de morondu. Hem de ileri seviye...
Görmüş, geçirmiş, çoluk çocuğa karışmış hatunlar, erkek hep büyük olsun <zaten geç olgunlaşıyorlar, büyüyemiyorlar, büyük olması iyidir> der. Benim annem de diyor, teyzem de diyoooorrr. Hatta teyzem hala diyor.. Ama anlamadığımız nokta şu ki, "Salaklık yaşla değişen bir şey değil". Yaşı kaç olursa olsun, bir insan moronsa hep morondur. Benim moron da 38 yaşında mesela. (-di'li geçmiş zaman)
Sanırsam ki ayrılalı 2 ayı birazcık geçti. Resmi olarak 2 ay ama. Nasıl oluyor diye sormazsınız ki, zaten hepiniz yaşamışsınızdır.Ayrıldık kelimesinin kullanıldığı an o iş resmiyete biner gider, bir daha da geri gelmez.
Ama ya ondan öncesi?????
İnsanı kıvrandırır resmen. kabuslarına girer, uyutmaz, yedirmez, düşündürmez. (bir bok düşünemezsin yani, yoksa siktiri boktan her şeyi düşünürsün o ayrı) Bazıları çok medeni çerçevede biter. Bazıları kavga dövüş, ağız burun kırmalı biter. Bazıları psikopata bağlar, ayrılırsın ama peşini bırakmaz. Bazıları da pürrrrrrr sessizlik içinde biter. Mesela ben!!
Ben iki kere ayrıldım. İlkinde karşımdaki salak whatsapp'tan gecenin bir vakti yazarak ayrıldı benden. O zamanlar uzun süren işsizliğin ardından daha yeni bir iş bulmuşum, kalacağım kesin değil ve stajyer gibim bir şeyim. Kalabilmek için götümü yırtıyorum. Neyse sabah kalktım hazırlandım tam çıkıyorum evden mesajı gördüm. Siz olsanız ne yaparsınız, ne hissedersiniz.
Önemli not: Evlilik düşünmeyen bu beyefendi bundan bir ay önce bana evlilik teklif etti. Bu önemli...
Nasıl bir şoka girmiş ve atarlanmışsam, işi falan unuttum atladım taksiye bunun evine. Her gece içen sızan bir kişilik olduğundan açana kadar zile abandım. Kapı açıldı ama kapıda babası belirdi. :D:D:D:D:D
Hıyarı çağırttım bi hışımla aldım bunu götürdüm bir pastaneye. (Muhallebici mi olsaydı acaba :) ) Bunda kafa yine bir milyon tabi. Gözler götüne kaçmış, oradan bakıyor bana ne oluyor diye.
Ben atım ağzımı, yumdum gözümü.
"Böyle mi ayrılıyorsun benden. Adam olsaydın da yüzüme söyleseydin keşke. Ellerine yapışmaya gelmedim zaten, merak etme. Ben delikanlı gibi yüzüne söyleyip defolup gideceğim" didim.
-Neden bahsediyorsun sen.
-Neyyyyy????
-Hatırlamıyorum bir şey yazdığımı.Ne yazmışım.
-Oğlum, benden ayrılmak istedin ve yazdın. Hem de Whatsapp'tan.
-Hatırlamıyorum.
-Salaksın çünkü. Az iç sığır. Neyse ben gidiyorum.
-Hımm...
-Hımm yaaa. Bir şeyler ye iç, aç durma.
-Sen benden ayrılamazsın ki. Çok üzülürsün.
-He dün sen yazdığında üzülmüyordum ama ben şimdi söyleyince üzüleceğim öyle mi??? En fazla iki gün üzülürüm, sonra geçer. Dünyanın sonu değil. Hadi hoşça kal.
Kalktım, gidiyorum.
-Gel öpeyim de öyle gideyim, dedim. Yanaklarından öptüm. Son öpücükler tabiii önemliiiii..
O oturuyor, bense ayaktayım. Üzülüyorum ama yapacak bir şey yok, mecbur gideceğim. İçimden de gitme demesini bekliyorum hayvanın.
Tam o anda oturduğu yerden sarıldı belime.
-Gitme. Ben hiç iyi değilim, dedi.
-Gitmek istemiyorum amma sen mecbur ediyorsun.
Sonrasında hatırlamadığım küçük bir konuşmanın ardından çıktık oradan. Sarıldı bana ve durağa kadar yürüdük. Kendileri Erenköy'de oturuyor. Caddebostan'dan bindim ve Maslak'a kadar sefer yaptım. Ve o an her şeyin düzeldiğine aptal gibi kendimi inandırdım. Daha doğrusu karakteri paçalarından akan, kendisine parayla karakter satın alsa daha usturuplu duracak olan şahsiyet bana bunu hissettirdi.
İstanbul'da da bir yerden bir yere gitmenin, metrobüse binmenin çilesini İstanbullular bilir. Sanırım 11:30 civarında işe vardım ve bin türlü yalan salladım ayaküstü.
O görüşmenin son olduğunu daha sonra kafama enjekte ettiler. Her gün biraz daha kayboldu ortadan. Ve ben de resmiyete döktüm işi ve ayrıldığımızı ilan ettim. Sonuçta kesinlik ve netlik önemli. Ama cevap bile vermedi :))) Ne telefonlarımı açtı, ne de mesajlarıma cevap verdi. Aklımda milyonlarca soru ve teoriyle yüzüstü bıraktı beni camış.
Sonraları kendisine ulaşmayı çok defa denedim. Hatta bir ara arkadaşım kendi telefonundan aradı. Tanımadığı için açtı tabii.
-Merhaba Moron, ben Boni'nin arkadaşıyım. Vaktin var mı? (Bize bok olur)
-Şimdi işim var. Sonra döneyim mi sana?
-Tamam bekliyorum.
Aramadı.
Biz aradık tel kapalıydı. Mesaj döşedik içimizden akıta akıta. (Saygı çerçevesinde) Cevabı da sabaha karşı geldi.
Tırı vırı hikayeler falan filan. Sonuna da "Kimseyi üzmek gibi bir niyetim yok ama yaşamak istediğim hayat bu" dedi öküz.
Anlayamadığım nokta bana niye demiyorsun bunları. Ben zaten senden ayrıldım. Ama bana cevap vermemesinden, sikine bile takmamasından ileri gelen asabiyetle ondan bir karşılık aradım. Bana "tamam", "evet bitti", ya da "istemiyorum yazma artık" bile dese bitecek olay. Ama hiç değer verilmeyen olmak çok acı. Ne kadar olduğu önemli değil ama sonuçta birlikte geçirdiğiniz bir vakit var ortada.
Bir daha aramadım desem tabii ki de yalan olur. Çok içtiğim bir gece aradım bu salağı. Annemin telefonundan :D
-Efendim
-Napıyosun sen,?
-Kimsiniz?
-.........?????? !!!!!!!!!! ŞOK ŞOK ŞOK ŞOK.... Ebenin amıyım hatırladın mı?
-Maçtayım sonra ararım. ((ççççaaaattttt))
İçime nasıl oturdu bir bilseniz. Aaaaaahhhhh bir bilseniz.
Tek bir mesaj attım.
<< Sen hayatım boyunca tanıdığım en büyük OROSPU ÇOCUĞUSUN>>
İçimdeki sıkıntıyı, nefreti, siniri o mesajla akıttım gitti. Sanırsam ki oturan boğanın götü ağrımış, kalkası gelmiş.
Her aklıma geldiğinde, her lafı geçtiğinde bir ton küfür sallamayı ihmal etmiyorum ama o kadar da vicdansız değilim.
Veeee ahanda buraya yazıyorum, o pezevenk beni arayacak. :))))
Sindirella olmak çok sıkıcı, pijamalar güzel. Zaten prenses olmak için fazla fakirim.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Bir hikaye denemesi: Kızılcık Şerbeti
Her sabah zıkkım gibi çalan telefon alarmımı susturmak için yine ufak ve başarısız bir girişimden sonra uykunun ve tabii ki rüyanın en tatl...
-
Zamanın Tozları ...Ve son kılıç darbesiyle ortalığı kaplayan siyah bulutun ardından kulakları sağır edecek bir çığlık duyuldu. Göz gözü ...
-
Şu satırları yazmak bile çok zor. Bizim sadece duyduğumuz bu büyük acıyı, o küçücük bedenlerin yaşadığını bilmek kahrediyor yürekleri. Her ...
-
Küçükken oturduğumuz o garip komşularımızın olduğu apartmanın dört tarafı da bahçeydi. Bahçe gibiydi desek daha doğru olur. Fakat biz çocu...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder