Sıkılmanın ana karakteri benim galiba!

Yemin ediyorum, sıkıntıdan patlamak diye bir şey mümkünse ilk kurbanı kesin ben olcam. Allah'ım sabah beri bekliyorum. Zaten Konya'yı toplasan göt kadar eder, merkezini toplama bırak dağınık kalsın. Konya'ya ne zaman bir umut ve heyecanla gelsem, dakikasına soğuyorum kendisinden. Çay içmekten içim çürüdü, oturmaktan bütün mal varlığım, kıçım, dümdüz oldu. Sıkıntıdan kendimi parmaklıcam az kaldı.

Muhterem beyefendi gelene kadar bari kitap okuyayım dedim, kitabın yarısı bitti. İçim dışım Pucca oldu. Sanki o değil de ben yaşıyorum her boku. Ona da sinir olmaya başladım. Okudukça benim gibi düşünüyor, küfür ediyor diye atarlanıyorum. Allah'tan onun kadar psikopat değilim.

Beklememin 28. saatinde mesaj attı, sabah beri onun yüzünden kafelerde süründüğüm arkadaş. Çok şükür diyemiyorumn ama. Hani bekelersin saatlerce ve "Nerdesin, geliyorum" diye haber verir. Herkes yaşamıştır illa ki. Hah işte, sakın ola ki hemen gelecek diye beklemeyin. En az bir saat sürüyo maalesef ki. Birazdan kendimi camdan aşağıya atcam, sonra da üstümde tepinicem.

Gelecek vatandaş da yılların verdiği samimiyetle, ağzına yüzüne sıçma hakkına sahip olduğun türden biri de değil. Bu kadar beklemeye anca nerdesin diye sorarsın, hafif trip atar neyin yaparsın, bir şey söyler, yoluna bakarsın. Beklerken ki bütün küfürlerin içinde yumak olur.

Kafe sahibi de "Bu kız niye buraya geldi de, bu gürültüde saatlerce kitap okuyo acaba, salak" demiyorsa neyim yani. Ömrümün en sıkıcı günlerinden birini geçirdim sanırım. Çalan şarkılardan da kafam sikildi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Bir hikaye denemesi: Kızılcık Şerbeti

Her sabah zıkkım gibi çalan telefon alarmımı susturmak için yine ufak ve başarısız bir girişimden sonra uykunun ve tabii ki rüyanın en tatl...